Türkiye İran Araştırmaları Dergisi (TİAD) Sayı 1

Türkiye İran Araştırmaları Dergisi (TİAD) Sayı 1

15/01/2022

Yıl: 2022 / Sayı: 1

Makaleler

SAFEVİLERİN YIKILIŞINDAN SONRA İRAN'DA İLK OSMANLI-AFGAN İLİŞKİLERİ

Orhan Yazıcı, Araştırma Makalesi

Bu çalışmanın amacı, Ahmed Şah Dürrani tarafından Osmanlı padişahı III. Mustafa’ya yazılan mektupla başladığı ileri sürülen ilk Osmanlı-Afgan ilişkilerinin bundan daha erken bir tarihte İran coğrafyasında başladığını ortaya koymaktır. Safevi hâkimiyetindeki Kandehar’da yaşayan Afgan aşiretlerinin XVIII. yüzyılın başlarında isyan etmeleriyle başlayan olaylar bölge tarihinin tamamıyla değişmesine sebep olmuştur. Kandehar Valisi Gürgin Han, bölge aşiretlerine sert bir yönetim sergilemiş, bu duruma Gılcay aşiretinin lideri Mir Üveys isyan ederek karşılık vermiştir. İlk Osmanlı-Afgan ilişkileri, Mir Üveys Han’ın tutuklanıp İsfahan’a gönderilmesiyle başlamıştır. Şah Hüseyin’den aldığı özel izinle hacca giden ve Hicaz ulemasından aldığı fetvayla Kandehar’a dönen Mir Üveys, 1709’da ilk bağımsız Afgan Emirliği’ni kurmuştur. Bu emirliğin kurulmasında Osmanlı ulemasının vermiş olduğu Şii İran’a karşı Sünni ahalinin isyanını onaylayan fetvanın büyük rolü vardır. Mir Mahmud’un 1722’de İsfahan’ı ele geçirmesiyle birlikte Afganlar, Osmanlıların doğudaki komşuları olmuştur. Mir Eşref’in 1725’te İsfahan tahtına çıkmasıyla birlikte Osmanlı-Afgan ilişkileri çatışmaya dönüşmüş ve Encidan Savaşı’nda Osmanlı Devleti ağır bir mağlubiyet almıştır. Ancak Nadir Han Afşar’ın İsfahan’daki Afgan yönetimine son vermesiyle Osmanlı-Afgan ilişkileri bu tarihten itibaren Kandehar üzerinden devam etmiştir. Bu makalede Kandehar’da bağımsız bir emirlik kuran ve İsfahan’ı ele geçirerek burada hâkimiyet tesis eden Mir Mahmud ve Mir Eşref üzerinden Osmanlıların Afganlarla olan ilk ilişkileri dönemin arşiv, kronik ve seyahatnamelerinden istifade edilerek ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Safeviler, Afganlar, Mir Eşref, Encidan Savaşı.

Sayfa: 1-20

İSLAMİ DÖNEM İRAN EDEBİYATINDA SASANİ NOSTALJİSİNİN DOĞUŞU

Ulaş Töre Sivrioğlu, Araştırma Makalesi

Nostalji, modern bir terim olmakla birlikte kaybolan, yüceltilmiş bir geçmişe duyulan özlem olarak modern öncesi zamanlarda da karşımıza çıkmaktadır. Romalıların İmparator Augustus Çağı’na, Müslümanların Asrı Saadet’e veya Osmanlıların I. Süleyman Devri’ne duydukları özlem “nostaljik” olarak nitelenebilir. Orta Çağ’da İranlı Müslümanlar için geçmişe duyulan özlem duyguları genellikle Sasaniler Devri’ne (s. 224-651) odaklanmıştır. Erken İslami Dönem boyunca Farsça ve Arapça yazan İranlı şairler, edipler, tarihçiler veya siyasetname yazarları Sasani geçmişini yücelten, Arap tarihini küçümseyen bir tavır takınmışlardır. Bazıları kendi çağlarının gündelik politik ikliminin birer yansıması olan bu tavır özellikle Abbasi Halifeliği’nde İranlı ve Arap kökenli Müslümanlar arasındaki gerilimin yansımalarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yüksek mevkilere gelmiş Müslüman İranlı bürokratlar zaman zaman Sasani Hanedanı’nı geri getirmeye çalışmakla suçlanmışlardır. Bu suçlama aynı zamanda Şii hareketlere dönük de yapılmıştır. Öte yandan Sasani mirasının sadece Şiiler veya İranlılar tarafından sahiplenildiği iddia edilemez. İslam medeniyetinin gelişiminde Sasani mirası özellikle “maşrık” ülkeleri denen coğrafyada Müslüman Arapları da etkisi altına almıştır. İslam medeniyetinin gelişiminde Sasani mirasının rolü üzerine çok sayıda çalışma yapılmasına karşın Müslümanların bu mirası nostaljik bir özlemle mi benimsedikleri yoksa mecburiyetten mi tevarüs ettikleri konusu üzerinde yeterince durulmamıştır. Makalede, Orta Çağ Müslümanlarının, Sasani mirasına yaklaşımları nostalji unsuru gözetilerek incelenmiş; Müslüman İranlıların ve Arapların neden Sasani geçmişine ilgi duyduklarıyla bu mirası hangi amaçlarla canlı tutmaya çalıştıkları anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın amacı İslam kültürüyle Sasani mirası arasında kalmış olan Müslüman İranlıların her iki kültür kodunu bağdaştırma çabaları ve bu çabaları esnasında içine düştükleri gerilimin sonuçlarını incelemektir. Ayrıca Müslüman İranlıların neden Sasani mirasına ısrarla ve güçlü biçimde sahip çıktıkları da irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sasaniler, İslami Dönem, İran Edebiyatı, Müslüman İranlılar, Nostalji.

Sayfa: 21-41

SİHA OPERASYONLARININ HUKUK DEVLETİ VE ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: İRANLI GENERAL KASIM SÜLEYMANİ SUİKASTİ ÖRNEĞİ

Fatih Tuna, Araştırma Makalesi

Son yıllarda teknolojinin giderek gelişmesi ve savunma sanayisinde yapılan atılımlarla birlikte birçok devletin güvenlik güçleri SİHA olarak isimlendirilen silahlı insansız hava araçlarına sahip olmuştur. Personel kayıplarının asgari seviyeye indirilmesi, terörle mücadele faaliyetleri ve sınır ötesi operasyonlarda risk faktörlerini azaltıp hedeflenen tehditleri hızlı bir şekilde etkisiz hâle getirmesi gibi çeşitli avantajları sebebiyle SİHA teknolojisinin kullanılması devletler tarafından daha tercih edilir bir hâle gelmiştir. İç ve dış güvenlik operasyonlarında riskleri azaltıp belirlenen hedeflere etkin ve verimli bir şekilde ulaşmayı sağladığı düşünülen SİHA teknolojisi aynı zamanda çeşitli zorluk ve riskleri de beraberinde getirmektedir. Başta ABD olmak üzere bazı ülkeler özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından geliştirilen “teröre karşı savaş” doktrini bağlamında yapılan operasyonlarda sahada verdikleri insan kayıpları sonrasında kendi kamuoylarında artan huzursuzluğu yatıştırmak amacıyla yabancı ülke topraklarında yaptıkları operasyonlarda kendi askerlerini riske atmak yerine SİHA saldırıları yapmak suretiyle belirledikleri terörist hedefleri etkisiz hâle getirme yoluna gitmişlerdir. Ancak şimdiye kadar yapılan SİHA saldırıları hakkında gizlilik, istihbarat bilgileri ve millî güvenlik gibi nedenlerden çok az yetkilinin bilgisi bulunmaktadır. Ülkelerdeki demokratik kurumların, parlamentoların ve yargının gerçekleştirilen SİHA operasyonları konusunda denetim ve gözetim yapamamaları bu operasyonların hukuka uygunluğu noktasında soru işaretleri uyandırmaktadır. Bu çalışmada silahlı insansız hava aracı operasyonları hukuk devleti ve uluslararası hukuk açısından değerlendirilmekte ve İran Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) dış operasyonlardan sorumlu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020 tarihinde ABD tarafından SİHA saldırısıyla öldürülmesi vaka çalışması olarak incelenmektedir. Bu araştırmada, Kasım Süleymani’nin uluslararası hukuka aykırı bir şekilde suikaste uğradığı sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: SİHA Operasyonları, Uluslararası Hukuk, ABD, İran, Kasım Süleymani.

Sayfa: 42-72

AZERBAYCAN VE KÜRT ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: İRAN VE TÜRKİYE'YE İLİŞKİN KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME

Meysam Badamchi, Araştırma Makalesi

Bu çalışmada İran milliyetçiliği, çoğunluk/merkez ve azınlık/çevre ilişkisi bağlamında ele alınmaktadır. Çalışmanın odağında İran’daki Azerbaycan Türkleri yer almaktadır. Çalışmada, ilk önce Kuzu’nun Çok Kültürlülük: Türkiye’de Kürtler ve Devlet adlı kitabının çizdiği kuramsal çerçeve üzerinden İran’daki ve Türkiye’deki çok kültürlülük yaklaşımı karşılaştırılacaktır. Söz konusu kuramsal çerçevenin İran’la uyumluluğundan bahsedilecek ve İran ve Türkiye’deki Azerbaycan ve Kürt etnik milliyetçiliği arasındaki benzerlikler incelenecektir. İngiltere’de Türk siyaseti ve çok kültürlülük üzerine çalışan Kuzu, çok kültürlü teori ve pratiğin Batı toplumlarının, özellikle Belçika ve Kanada örneklerinin ötesinde Türkiye gibi ülkelere uygulamasının sınırlarını keşfetmeyi amaçlamaktadır. Kuzu, çok kültürlülüğü tamamen reddetmemekte ancak ampirik olarak temellendirilmiş ılımlı bir çok kültürlülük modeli önermektedir. Bu modelle birlikte bu iki yaklaşım arasındaki olası çelişkileri çözmek zorunda kalmadan, güçlü çok kültürlülük ile sivil/liberal milliyetçilik arasında geçiş yaptığı söylenebilir. Kuzu’nun çalışması, Azerbaycan Türklerinin ve İran’daki diğer Fars olmayan etnik grupların durumunu sorgulamak ve günümüzde tanınma mücadelelerini değerlendirmek için önem arz etmektedir. Bu kuramsal çerçeveden hareketle çalışmanın amacı, Soğuk Savaş sonrası dönemde etnik çoğulculuk temelinde tarihî olarak kökleşmiş olan İran ulusal kimliğini yeniden tanımlamanın önünü açmak ve Azerbaycan etnik milliyetçiliğine uyum sağlamak için ılımlı bir çözüm önermektir.

Anahtar Kelimeler: Sivil/Liberal Milliyetçilik, Güçlü Çok Kültürlülük, Etnik Milliyetçilik, Azerbaycan
Türkleri, Kürtler

Sayfa: 73-99

İRAN'DA ŞERİAT YORUMU İLE BAĞLAM ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sümeyra Yakar, Araştırma Makalesi

İran İslam Cumhuriyeti teorik olarak devletin siyasi ve sosyal merkezinde yer alan şeriata (İslam hukukuna) binaen kendini öncelikle İslami olarak nitelendirerek takdim etmektedir. Hukuk sistemdeki uygulamalar, İslam hukukunun fakihler tarafından yapılan şahsi yorumlarını yansıttığından birbiriyle tutarlılık göstermeyen durumlar ortaya çıkmıştır. Hukuk sistemi ve hukuki kaynakların fakihlerce yorumlanması kaçınılmaz bir şekilde içinde yaşanan toplumdaki siyasi ve kültürel faktörlerin etkisini içermekte ve aynı zamanda bu faktörlerin şekillenmesinde rol oynamaktadır. Makalenin ilk bölümü, fakihlerin içtihatta başvurdukları yorumlama metotlarına atıfta bulunarak İran’da İslam hukukunun nasıl anlaşıldığını açıklamaktadır. İslam hukukunun anlaşılmasındaki farklılıklara ilişkin eleştirel tanımlama, farklı yorumlar ve İran’ın sosyokültürel çevresi arasındaki ilişkiye ışık tutmaktadır. Bu bölümde, dinî ideolojik hareketler ve siyasi etkiler arasındaki ilişkininin anlaşılabilmesi için İran’ın politik tarihi hakkında detaylı bir analiz yapılmıştır. İkinci bölüm, günümüzde İran’da İslam hukukunun hem devlet yönetim şeklinde hem de hukuk sisteminde uygulanabilir olması için şekillendirilen dinî yönetim teorisinin (velayeti fakih) benimsenme sürecini açıklamaktadır. Bu bölüm, devlet tarafından desteklenen fakihleri yetiştirmek ve dinî hareketleri kontrol etmek için özellikle Kum şehrindeki dinî eğitimin sürecine ilişkin bilgi vermektedir. Makalenin temel amacı, İran’daki dinî eğitim merkezlerinin (özellikle Kum ve bu merkezde eğitim alan merciler) toplumun din anlayışını şekillendirmede üstlendiği görevi açıklayarak devlet politikalarının topluma kabul ettirilmesi için fakihlerin gerçekleştirdiği arabuluculuk görevini analiz etmektir. Bu doğrultuda makale, fakihlerin eğitim geçmişleri ve dinî çözümler üretirken başvurdukları içtihat yöntemiyle arasındaki bağlantı hakkında bilgi vermektedir. Çalışmanın alanyazına katkısı ise İran’daki fakihlerin tarihî süreçte tecrübe edilen din ve devlet yöneticileri arasındaki ilişkiyi geliştirerek günümüze aktarmalarını irdelemesi ve bu süreçte dinî eğitim merkezlerinin dinamik işlevini göstermesidir.
Anahtar Kelimeler: Şii Hukuku, Dinî medreseler (havza), Kum, İçtihat, Bağlam.

Sayfa: 100-115

BİR BİYOGRAFİ: İSLAM DEVRİMCİSİ HUMEYNİ

Deniz Caner, Yayın Tanıtım/İnceleme

Katajun Amirpur tarafından kaleme alınan Khomeini, Der Revolutionär Des Islam, Eine Biographie (2021) başlıklı Almanca biyografik incelemenin tanıtım yazısıdır. 

Sayfa: 116-120