Bu makale, Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere yön veren tarihi olayları ve temel itici güçleri inceleyerek, yeni milenyumda bu ilişkilerin dinamik ve dalgalanmalarını ele almaktadır. Araştırma, uluslararası ve bölgesel değişkenlerin yanı sıra her iki ülkenin iç politika dinamiklerini değerlendirerek bu iki önemli bölgesel güç arasındaki stratejik iş birliği fırsatlarını ve sınırlılıklarını analiz etmektedir. Bu bağlamda, değişen bölgesel ve jeopolitik ortamda ortaya çıkan stratejik dinamikler vurgulanmakta ve bu komşu güçlerin hem iş birliğini geliştirme hem de rekabeti yönetme zorunluluğuna dikkat çekilmektedir. Türkiye ve İran’ın ilişkileri tarihsel olarak pragmatik iş birliği ile rekabetin bir karışımı olarak tanımlanmıştır. 2000’li yılların başlarında önemli ekonomik ve güvenlik işbirlikleri öne çıkarken, Arap Baharı ve Suriye krizi ideolojik ve jeopolitik ayrılıkları yeniden alevlendirmiştir. Türkiye’de 2016’daki darbe girişimi, ilişki dinamiklerini daha da değiştirerek belirli alanlarda iş birliği için fırsatlar yaratırken, ABD’nin bölgesel politikaları, Kürt meselesi, Suriye’deki çatışmalar ve Kafkasya’daki gelişmeler rekabeti artırmıştır. İki ülke için ortak tehditler ve çıkarlar olmasına rağmen, sistemsel ve ideolojik sınırlamalar, uzun vadeli bir stratejik ittifak kurma potansiyelini sınırlamıştır. Ticaret hacimleri düşmüş, ekonomik bağlar zayıflamış ve enerji piyasalarındaki rekabet artmıştır. Ancak, karşılıklı ekonomik ve güvenlik ihtiyaçları nedeniyle iki ülke, ilişkilerini yönetmek zorunda kalmıştır. Makale, uluslararası sistemin geçiş sürecinde Türkiye-İran ilişkilerinin nasıl yeniden şekillendiğini analiz ederek, bu karmaşık ve değişen jeopolitik bağlamda fırsatlar ve zorlukları ele almaktadır.
İran’ın güney bölgelerinde yaşayan Kaşkaylar, tarihsel süreçte farklı dönemlerde İran’ın siyasi ve kültürel tarihinde, hatta dış politikasında kayda değer roller üstlenmiştir. Bu Türk topluluğunun siyasi hayatındaki en kritik dönemeçlerden biri, Muhammed Musaddık’ın başbakanlık dönemi olmuştur. Bu makalenin temel sorunsalı, Türkiye’deki literatürde yer almayan ancak Kaşkay siyasi tarihinin en önemli evrelerinden birini oluşturan Musaddık dönemindeki konumlarının belirlenmesi ve bu süreçte uluslararası arenada kazandıkları etkinliğin boyutlarının incelenmesidir. Çalışmanın amacı, Rıza Şah döneminde büyük ölçüde pasifize edilen Kaşkayların Musaddık yönetimine neden destek verdiğini ve bu dönemde üstlendikleri işlevleri ortaya koymaktır. Bu bağlamda şu sorulara yanıt aranmıştır: “Kaşkayları Musaddık Hükümeti’ni desteklemeye iten temel motivasyon nedir? Musaddık döneminde Kaşkayların ülke içi ve dışındaki faaliyetleri nelerdir? Uluslararası diplomaside Kaşkayların konumu nasıl şekillenmiştir?” Kaşkayların siyasi tarihinin önemli bir kesitini ele alan bu çalışma, ilgili literatürdeki önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemektedir.
Modern pozitivist ideolojiyi yerleştirmeye çalışan devletler, modernitenin görünen yüzü olan kadınları siyasete katılım açısından desteklemişlerdir. Bu doğrultuda, Türkiye Cumhuriyeti’nde Bahriye Üçok (1971) senatör, Pehlevî İran’ında ise Ferruhrû Pârsay (1968) ilk kadın bakan olarak seçilmiştir. Fakat savundukları görüşleri sebebiyle sert eleştirilere maruz kalmışlardır. Pârsay, 1980 yılında İran Devrim Mahkemesi kararıyla Eğitim Bakanlığı dönemindeki faaliyetleriyle ilgili suçlamalar sebebiyle idam edilirken, Üçok ise İslam dini ve laiklikle ilgili yaptığı yorum ve açıklamalar sebebiyle 1990 yılında patlayıcı içerikli bir paketle yapılan suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu makalede Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu sınır komşusu iki ülkede yaşayan ve siyasi model olarak seçilen iki bilim kadınının eğitim kurumları çerçevesinde kalarak örtünme bağlamındaki söylemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, bu görüşlerin muhalifleri tarafından hangi konularda ve neden tehdit olarak görüldüğü sorularına da cevap aranırken Türkiye ve İran arasındaki etkileşim karşılaştırmalı tarihyazımı yöntemi kullanılarak anlatılmıştır. Bu çalışma yapılırken zaman açısından yakınlıkları dikkate alınarak kronolojik sırayla Pârsay ve Üçok’un konuşma metinleri, tutanaklar, basına yansımış yazılar ve SAVAK belgelerinden yararlanılmıştır. Sonuç olarak bu iki kadın siyasetçinin, eğitim kurumlarında okuyan kız öğrencilerin İran’da çarşaf, Türkiye’de ise başörtüsü ile derslere katılmalarını tasvip etmemeleri, kadın hakları ve eğitim konularında yaptıkları bir çok önemli faaliyete rağmen katı muhafazakâr kesim tarafından İslam dinine karşı oldukları yönünde bir ithama maruz bırakılmalarına yol açmıştır. Fakat, onlar model olarak seçildikleri devletlerin resmi ideolojileri doğrultusundaki görüşlerini canları pahasına savunmaya devam etmiş, ülkelerine hizmet edebilmek adına olan çaba ve mücadeleleriyle kadınların siyasal temsilinde önemli bir rol oynamışlardır.